Orta Anadolu Bölgesi İllerinden Hastanemize Başvuran Orofaringeal Tularemi Olgularının Değerlendirilmesi
Evaluation of the Oropharyngeal Tularemia Cases Admitted to Our Hospital from the Provinces of Central Anatolia
Melek UYAR1, Buğra CENGİZ1, Murat ÜNLÜ1, Bekir ÇELEBİ2, Selçuk KILIÇ2, Adil ERYILMAZ1
1 SB Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 3. Kulak Burun Boğaz Kliniği, Ankara.
1 Ankara Numune Education and Research Hospital, 3rd Ear, Nose & Throat Department, Ankara, Turkey.
2 Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi, Ulusal Tularemi Referans Laboratuvarı, Ankara.
2 Refik Saydam Hygiene Center Presidency, National Reference Laboratory for Tularemia, Ankara, Turkey.
ÖZET
Francisella tularensis tarafından oluşturulan ve zoonotik bir enfeksiyon olan tularemi, son yıllarda daha ziyade kontamine su tüketimi ile ilişkilendirilen endemiler nedeniyle Türkiye'de de yeniden güncelleşen bir hastalık haline gelmiştir. Ülkemizden giderek artan oranlarda bildirilen tularemi olgularının çoğu orofaringeal formda ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada, Ocak-Mart 2010 tarihleri arasında kliniğimize başvuran ve orofaringeal tularemi tanısı konulan olguların klinik ve laboratuvar bulgularının irdelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmamızda, Çorum (n= 5), Ankara (n= 2) Kırşehir (n= 2) ve Yozgat (n= 1) illerinden, hastanemiz 3. kulak burun boğaz kliniğine, ateş, boğaz ağrısı ve boyunda şişlik şikayetleri ile başvuran 10 hasta (yaş aralığı: 16-80 yıl, yaş ortalaması: 43.9 yıl; dokuzu erkek) değerlendirilmiştir. Olguların tümü dış merkezlerde tonsillofarenjit tanısı alarak ampirik antibiyotik tedavisi uygulanan ancak iyileşmeyen hastalardır. Hastalara endoskopik olarak anterior/posterior rinoskopik inceleme yapılmış; orofarinks, larinks ve hipofarinks muayeneleri normal olarak bulunmuştur. Hastaların boyun muayenelerinde; dördünde sağ submandibular, üçünde üst juguler ve birer olguda sol posterior servikal, sol submandibular ve sol jugulodigastrik bölgede olmak üzere lokalize, 2-7 cm arasında değişen sert fikse kitleler saptanmıştır. Hastalar "primeri bilinmeyen boyunda kitle" ön tanısıyla ileri tetkik ve tedavi amacıyla yatırılarak izlenmiştir. Olguların ortalama beyaz küre değerleri 9730 (7500-15.100) hücre/µl; eritrosit sedimantasyon değerleri 68.7 (46-85) mm3/saat ve C-reaktif protein değerleri 4.3 (1.5-7.4) µg/dl olarak saptanmıştır. Hastalarda serolojik olarak Salmonella, Brucella, Toxoplasma gondii, rubella, sitomegalovirus, herpes simpleks virus, Epstein-Barr virus ve viral hepatitler yönünden akut enfeksiyon bulgularına rastlanmamıştır. Klinik olarak tularemi düşünülen bu hastalara ait kan ve doku örnekleri, kültür, mikroaglütinasyon testi (MAT), direkt floresan antikor (DFA) testi ve "in-house" polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) ile tanının doğrulanması amacıyla Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezine gönderilmiştir. Hastaların hepsinde (10/10) F.tularensis MAT titresi ≥ 1:640 olmak üzere pozitif bulunmuş; yedi hastadan alınan lenf aspiratı örneğinin 3 (%42.9)'ünde DFA ile, 5 (%71.4)'inde ise PCR ile pozitiflik saptanmıştır. RD1 primerleri ile yapılan PCR testinde etkenin F.tularensis alt tür holarctica olduğu belirlenmiştir. Olguların kan, idrar, lenf aspiratı ve boğaz sürüntüsü örneklerinden yapılan kültürlerde F.tularensis üremesi olmamıştır. On hastanın ikisinde hayvanla temas, dördünde ise çeşme suyu tüketimi öyküsü mevcuttur. Olguların dokuzu 10 günlük streptomisin, biri ise doksisiklin tedavisi sonrası şifa ile taburcu olmuştur. Sonuç olarak, yakın zamanda tonsillofarenjit geçirmiş ve yapılan ampirik tedavilere yanıt vermemiş, özellikle endemik bölgelerden kulak burun boğaz polikliniklerine boyunda kitle şikayetiyle başvuran hastaların ayırıcı tanısında tulareminin de akılda tutulması gereklidir.
Anahtar sözcükler: Tularemi; Francisella tularensis; orofaringeal form; tanı; Türkiye.
ABSTRACT
Tularemia caused by the bacterium Francisella tularensis is a zoonotic infection which has re-emerged in Turkey in recent years as water-borne endemics. Oropharyngeal form is the most frequently reported form of the disease from Turkey. The aim of this study was to evaluate the clinical and laboratory findings of oropharyngeal tularemia patients admitted to ear, nose & throat outpatient clinic between January-March 2010. A total of 10 patients (age range: 16-80 years, mean age: 43.9 years; nine were male) inhabiting in the provinces in Central Anatolia, Turkey, were admitted to our hospital with the complaints of fever, sore throat and painful cervical lump. They have been previously diagnosed as tonsillo-pharyngitis at different medical centers and empirical antibiotic therapy has initiated, however, their complaints have not recovered. Endoscopic laryngoscopic examination revealed that oropharynx, larynx and hypopharynx were normal. Physical examination of the neck yielded localized fixed masses with diameters between 2-7 cm. The lesions were localized at right submandibular (n= 4), upper jugular (n= 3) and one of each at left posterior cervical, left submandibular and left jugulodigastric regions. The patients were hospitalized with the pre-diagnosis of "neck mass with unknown origin" for further investigation and treatment. The mean white blood cell count of the cases was 9730 (7500-15.100) cells/µl; the mean erythrocyte sedimantation rate was 68.7 (46-85) mm3/hours and the mean C-reactive protein level was 4.3 (1.5-7.4) µg/dl. Salmonella, Brucella, Toxoplasma gondii, rubella, cytomegalovirus, herpes simplex virus, Epstein-Barr virus and viral hepatitis serology did not indicate acute infections. Serum and tissue samples were sent to Refik Saydam National Public Health Agency in order to test for tularemia, namely culture, microagglutination test (MAT), direct fluorescence antibody (DFA) test and in-house polymerase chain reaction (PCR). All of the patients (10/10) were found positive for tularemia by F.tularensis MAT yielding antibody titers of ≥ 1:640. Lymph aspirate samples could be collected from seven cases and of them 5 (71.4%) were found positive by PCR, while 3 (42.9%) were positive by DFA test. PCR which was performed with the use of RD1 primers yielded F.tularensis subsp. holarctica. The cultures of blood, urine, lymph aspirates and throat swabs were negative for F.tularensis growth. Of 10 patients two had the history of animal contact and four had consumed fountain water. Nine of the cases were treated with 10 days streptomycin and one with doxycycline, and all were discharged with complete cure. In conclusion, tularemia should be considered in the differential diagnosis of patients with painful lumps in the neck and didn't recover with empirical antibiotic therapy directed against tonsillo-pharyngitis, particularly in endemic areas.
Key words: Tularemia; Francisella tularensis; oropharyngeal form; diagnosis; Turkey.
Geliş Tarihi (Received): 11.06.2010 • Kabul Ediliş Tarihi (Accepted): 21.07.2010
GİRİŞ
Tularemi, gram-negatif bir bakteri olan Francisella tularensis tarafından oluşturulan zoonotik bir hastalıktır1,2. Tularemi, vahşi tavşanların (lagomorph) ve kemirgenlerin (rodent) primer hastalığıdır. Bu hayvanlar aynı zamanda bu bakterinin doğal rezervuarı olarak kabul edilmektedir1,3. Kuzey yarım kürede odaklanmış geniş bir dağılım gösteren tularemi, Kuzey Amerika, İskandinavya ve Rusya'da insanlara keneler, sivrisinekler ve diğer ısıran sinekler yoluyla geçmektedir1,2. Hastalığın insanlara diğer bulaş yolları ise, enfekte su ve besinlerin tüketilmesi, enfekte aerosollerin solunması ve enfekte hayvanlar ile direkt temastır1,2,3.
Bulaş yoluna bağlı olarak enfeksiyon, farklı klinik tablolar ile ortaya çıkabilir1,4. Bunlar arasında; ülseroglandüler, glandüler, oküloglandüler, orofaringeal, pnömonik ve tifoidal form yer alır. Orofaringeal tularemi, kontamine su veya yiyeceklerin alınması sonucunda oluşur. Bu tablo, tonsillerin ve servikal lenf düğümlerinin büyümesiyle birlikte ciddi bir boğaz ağrısı ile karakterizedir2,4,5. Türkiye'de son yıllarda, su kaynaklı salgınlar nedeniyle tularemi, yeniden önem kazanan bir enfeksiyon haline gelmiştir6,7. Tularemi salgınlarının bildirildiği bölgeler arasında Trakya, Güney Marmara, Batı ve Orta Karadeniz ile İç Anadolu illeri yer almakta olup, ülkemizdeki olgular daha ziyade orofaringeal form olarak bildirilmektedir3,6,7,8,9,10,11,12.
Bu çalışmada, Ocak-Mart 2010 tarihleri arasında Ankara ve çevre illerinden kliniğimize başvuran ve orofaringeal tularemi tanısı konulan olguların klinik ve laboratuvar bulgularının irdelenmesi amaçlanmıştır.
GEREÇ ve YÖNTEM
Çalışmaya, Ocak-Mart 2010 tarihleri arasında SB Ankara Numune Eğitim Araştırma Hastanesi 3. Kulak Burun Boğaz Kliniğine, ateş, boğaz ağrısı ve boyunda şişlik şikayetleri ile başvuran 16-80 yaş aralığında (yaş ortalaması: 43.9 yıl), dokuzu erkek olmak üzere toplam 10 hasta dahil edildi. Hastaların yaşadığı iller; Çorum (n= 5), Ankara (n= 2), Kırşehir (n= 2) ve Yozgat (n= 1) olarak belirlendi. Olgular, dış merkezlerde tonsillofarenjit tanısı konularak ampirik antibiyotik tedavisi verilen ancak iyileşmeyen hastalardı. Bu hastalar "primeri bilinmeyen boyunda kitle" ön tanısıyla ileri tetkik ve tedavi amacıyla kliniğimize yatırıldı. Endoskopik ve görüntüleme yöntemleriyle primer odak lehine bulgu saptanamayan hastara boyun bilgisayarlı tomografisi çekildi. İnce iğne aspirasyon biyopsisi ile alınan aspirat hem patoloji hem de mikrobiyoloji laboratuvarlarına gönderildi. Ayrıca, ilk beş hastada boyundaki kitlelerden genel anestezi altında eksizyonel biyopsi yapıldı. Eş zamanlı olarak boyunda kitle etyolojisini araştırmak amacıyla serolojik tetkikler [Salmonella (Gruber-Widal ve Salmonella typhii antijen testleri), Brucella (Rose-Bengal, Wright tüp aglütinasyonu, Coombs'lu Brucella aglütinasyonu), Toxoplasma gondii, rubella, sitomegalovirus (CMV), herpes simpleks virus (HSV), Epstein-Barr virus (EBV), hepatit A, B, C] ve tularemi tetkikleri istendi. Klinik olarak tularemi düşünülen bu hastalara ait kan ve doku örnekleri, F.tularensis kültürü, mikroaglütinasyon testi (MAT), direkt floresan antikor (DFA) testi ve polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) ile incelenmek üzere Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi (RSHM), Ulusal Tularemi Referans Laboratuvarına gönderildi.
Tularemi tanısına yönelik olarak, boğaz sürüntüsü ve lenf aspiratının kültürü; lenf aspiratında cinse özgül tul4 antijeni ile DFA testi ve alt tür ayırımı için RD1 primerleri ile "in house" PCR ve serum örneklerinde F.tularensis antikorlarının saptanması amacıyla MAT gerçekleştirildi13,14.
BULGULAR
Çalışmamızda, hastanemiz kulak burun boğaz kliniğinde tularemi tanısı alan 10 hastanın ikisinde hayvanla temas öyküsü, dördünde ise çeşme suyu tüketimi öyküsü saptanmıştır (Tablo I). Boyundaki kitle lokalizasyonu olguların dördünde sağ submandibular bölgede, üçünde sol üst juguler bölgede ve birer olguda sol posterior servikal, sol submandibular ve sol jugulodigastrik bölgede yer almaktadır (Tablo I). Hastaların ortalama beyaz küre değerleri 9730 (7500-15.100) hücre/µl; eritrosit sedimantasyon değerleri 68.7 (46-85) mm3/saat ve C-reaktif protein (CRP) değerleri 4.3 (1.5-7.4) µg/dl olarak saptanmıştır.
Olgulardan rutin olarak alınan boğaz, kan ve idrar kültürlerinde herhangi bir bakteri üremesi olmamış; serum örneklerinde Salmonella, Brucella, TORCH paneli (T.gondii, rubella, CMV, HSV) ve viral hepatit testleri akut enfeksiyon yönünden negatif bulunmuştur. Hastaların dokuzunun ilk serum örneklerinde F.tularensis MAT ≥ 1:640 titrelerde pozitif olarak saptanırken, bir hastada (3 no'lu hasta) ilk örnek negatif, ikinci örnek pozitif sonuç (serokonversiyon) vermiştir. Dolayısıyla tularemi ön tanısı konulan 10 hastanın tamamında (%100) MAT testi ile serolojik olarak pozitiflik saptanmıştır (Tablo II).
Çalışmamızda, yedi hastadan alınan lenf aspiratı örneğinde DFA ve PCR testleri çalışılmıştır. Bu yedi hastanın 3 (%42.9)'ünde DFA ile, 5 (%71.4)'inde ise PCR ile pozitiflik saptanmıştır (Resim 1, 2). RD1 primerleri ile yapılan PCR testinde etkenin F.tularensis alt tür holarctica olduğu saptanmıştır. Olguların lenf aspiratı ve/veya boğaz sürüntü örneklerinden yapılan F.tularensis kültürlerinde ise üreme olmamıştır (Tablo II).
TARTIŞMA
Tularemi, kemiriciler başta olmak üzere, hayvanlara ve insanlara bulaşarak değişik klinik tablolarla seyreden zoonotik bir hastalıktır. Francisella türleri, aerob, fakültatif intraselüler, pleomorfik, Gram veya Giemsa ile bipolar boyanma eğilimi gösteren kokobasil görünümünde bakterilerdir1,2. Tulareminin coğrafi yayılımı kuzey yarım küre ülkeleri (30°-71°enlemler arası) ile sınırlıdır2,5. Avrupa'da, Finlandiya ve İsveç'te tularemi endemik olarak görülmektedir. Tularemi olguları Avusturya, Almanya, İspanya, Macaristan ve Bulgaristan'da tek tek veya salgınlar halinde rapor edilmiştir1,2,6,7,15. Türkiye'de ise son yıllarda daha ziyade su kaynaklı salgınlar nedeniyle orofaringeal tularemi olguları bildirilmektedir3,8,9,10,11,12,16,17,18,19,20,21,22. Bizim çalışmamızda da hastaların tümü orofaringeal tularemi tanısı alan hastalardır.
Orofaringeal form genellikle baş ve boyun yerleşimli olup en önemli şikayet boğaz ağrısı, ateş ve boyunda kitledir. Nitekim olgularımızın kliniğimize başvurduğunda 2-7 cm arasında değişen boyutlarda sert/fikse şeklinde boyunda kitle saptanmıştır. Boyunda kitle yakınması ile kulak burun boğaz kliniğine başvuran bir hastada en önemli basamak, "detaylı bir öykü" alınmasıdır23. Bu amaçla hastanın karakteristik, demografik ve klinik durumu iyi bir şekilde sorgulanmalıdır. Hastanın yaşı, cinsiyeti, mesleği, yaşadığı yer, hobileri (avlanma vb.), şikayetlerinin başlangıç tarihi, geçen süre, aldığı tedaviler, yakınmalarında bir gerileme olup olmadığı, kitleyle beraber olan diğer yakınmalar, kitlenin büyüme hızı, baş-boyun kanseri için varsa risk faktörleri, ateş, ağrı, kilo kaybı, gece terlemesi gibi yakınmaları ve geçirilmiş enfeksiyonlar (tüberküloz vb.) araştırılmalıdır. Hasta için yapılacak ikinci önemli basamak; "tam bir fizik muayene"dir23. Muayenede, dil kökü, ağız tabanı ve nazofarinks bölgeleri tuşe ile değerlendirilmelidir. Gerekirse hastaya anestezi altında (lokal veya genel) endoskopik muayene yapılmalı ve şüpheli lezyonlardan doku örneği alınmalıdır23,24. Bizim çalışmamızda da hastalarımız, "primeri bilinmeyen boyunda kitle" ön tanısıyla kliniğimize yatırılıp tanı algoritması gözetilerek tetkikleri yapılmıştır25. Yeterli ve detaylı alınmış bir anamnez ve tam bir kulak burun boğaz muayenesi ile olguların %65-80'inde primer malign lezyon kesin olarak saptanabilir ve kitle malignite ile ilişkili görünmüyorsa ayırıcı tanı amacıyla gerekli laboratuvar incelemeleri istenerek zaman kaybı önlenebilir23,24. Bizim olgularımızdan da ilk beşinde açık biyopsi ile eş zamanlı olarak tularemi açısından serolojik tetkikler istenmiş, diğer beş hastada ise tam bir kulak burun boğaz ve baş-boyun muayenesi ile endoskopi sonrası primer odak tespit edilemeyince direkt tularemi açısından ileri inceleme yapılmıştır. Hastalarımızın hepsinde MAT ile F.tularensis'e özgül yüksek titrelerde (≥ 1/160) antikor pozitifliği saptanmıştır (Tablo II).
Literatür incelendiğinde tularemi tanısı alan hastalar, öykülerinde genellikle beta-laktam antibiyotiklerle tedavi edilen, ancak iyileşme görülmeyen olgulardır. Hastaların fizik muayenelerinde boyunda tek taraflı servikal lenfadenopati saptanır. Ateş şikayeti bir aydan uzun sürebilir. Başlanan ampirik antibiyotik tedavilerine rağmen lenf nodlarında süpürasyon görülebilir. Bu bulgular streptokok tonsilliti, EBV mononükleozu ve tüberküloz lenfadenit bulgularına benzemektedir. Tularemide tedaviye geç başlanmasının süpürasyon ihtimalini artırdığı bildirilmiştir1,2,4. Bizim olgularımızın tümünde de akut tonsillofarenjit tanısı ile penisilin ve türevleri ile tedavi edilme öyküsü olup, hastalar tedaviye rağmen iyileşmemiş ve boyunlarındaki şişliklerde büyüme gerilememiştir. Nitekim beş olgumuz süpüratif faza geçmiş ve drenaj yapılmak zorunda kalınmıştır. Drenaj materyalinden çalışılan PCR testinde F.tularensis için pozitif sonuç elde edilmiştir.
Tulareminin orofaringeal formunda, olgularla beraber aynı ailede ya da yakın çevredeki bireylerde de enfeksiyonun ortaya çıkabildiği göze çarpmaktadır. Nitekim olgularımızdan ikisinin, aynı mahallede yaşayan bireyler olduğu daha sonraki ileri incelemede anlaşılmıştır. Dolayısıyla öykü alırken çevrenin, hasta yakınlarının, kullanılan suyun ve av eti tüketiminin de sorgulanması önemlidir. Yapılan çalışmalarda, orofaringeal tulareminin kaynağı olarak kontamine su ve gıdalar bildirilmektedir1,2,3,11. Bizim olgularımızın 2 (%10)'sinde hayvanla temas öyküsü, 4 (%40)'ünde ise çeşme suyu tüketimi öyküsü vardır.
Orofaringeal tularemi, başlangıçta özgül bir klinik ve laboratuvar bulgusuna sahip olmadığından genellikle salgın durumunda fark edilebilmektedir. Bu form, diğer mikrobiyal etkenlerle oluşan tonsillit, farenjit veya servikal lenfadenit tablosuyla karışmaktadır. Hastalarda tek taraflı servikal lenfadenopati yapabilen akut viral lenfadenitler (EBV, CMV, rubella), akut bakteriyel lenfadenitler (Staphylococcus aureus, Streptococcus pyogenes, grup B streptokoklar, anaeroblar, F.tularensis, Pasteurella multocida, Yersinia pestis, Haemophilus influenzae tip b vb.), subakut ve kronik lenfadenopatiler [Mycobacterium tuberculosis, kedi tırmığı hastalığı, fungal (Histoplasma capsulatum, Blastomyces dermatitidis, Coccidioides immitis), paraziter (T.gondii) ve fırsatçı enfeksiyonlar] ve sarkoidoz ve Kawasaki hastalığı gibi enfeksiyöz olmayan hastalıklar ile ayırıcı tanısı yapılmalıdır23,24,26. Granülomatöz kronik enfeksiyonlara benzer bir klinikle de karşılaşılabileceği göz önünde tutularak, sporadik olguların atlanmaması için ayırıcı tanıda tulareminin akla getirilmesi gereklidir. Nitekim çalışmamızda, açık biyopsi yapılan iki hastada patoloji sonucu kazeöz granülomatöz lenfadenit olarak rapor edilmiştir.
Olgularımızın hiçbirinde kan ve idrar kültürlerinde üreme olmamış, boğaz kültürlerinde herhangi bir patojen bakteri saptanmamıştır. Bu durumun, hastaların önceden ampirik antibiyotik tedavisi almasına ya da örnek alma zamanının uygun olmamasına bağlı olabileceği düşünülmüştür. Olgularımızda bruselloz ve tifo tanısına yönelik serolojik testler negatif bulunmuş; TORCH paneli, EBV ve viral hepatit belirleyicileri ise akut enfeksiyon açısından negatif sonuç vermiştir. Olgulardan beşinde iğne aspirasyon biyopsi sonuçlarında karsinomatöz bulguya rastlanmamış ve "süpüratif inflamatuvar olay" olarak raporlanmıştır. Bunun üzerine, patolojik bulgular ve klinik belirtiler ile tularemi düşünülen bu hastalara ait kan ve doku örnekleri tularemi ön tanısıyla incelemeye alınmıştır. Hastalarımızın hepsinde MAT ile F.tularensis'e özgül yüksek titrede (≥ 1/160) antikor pozitifliği saptanırken, beş olguda PCR ile, üç olguda ise DFA ile pozitiflik bulunmuştur.
Tularemi tanısı, kültür, serolojik testler ve moleküler yöntemler ile konulabilmekle birlikte, birçok tularemi olgusu klinik bulgular ve/veya serolojik testler ile tanımlanmaktadır1,7,21,27. F.tularensis'e karşı oluşan antikorlar genellikle aglütinasyon ve/veya ELISA yöntemleri ile saptanabilir. Ancak hastalığın erken döneminde antikor yanıtının henüz saptanamayacak düzeyde olması (genellikle 10-21 gün sonra saptanabilir) ve bazı olgularda antikor yanıtının gelişmemesi nedeniyle, tanıda direkt klinik örneklerden bakterinin nükleik asidinin saptanması amacıyla PCR gibi moleküler yöntemler tercih edilmektedir1,27. Bizim çalışmamızda dokuz olgunun tanısı ilk serum örneklerinde yüksek MAT titresi, birinde ise serokonversiyon ile konulmuş; yedi olgudan alınan lenf aspiratı örneğinin beşinde de PCR pozitifliği saptanmıştır.
Tulareminin tedavisinde ilk seçenek antibiyotik streptomisin olmakla birlikte gentamisin de iyi bir tedavi seçeneğidir1. Aminoglikozid tedavisinin en az 10 gün uygulanması önerilmektedir. Doksisiklin ve siprofloksasin, oral yoldan çocuk ve erişkin hastalarda kullanılabilecek diğer ilaçlar olup, uygulama süreleri 14-21 gündür6. Bizim hastalarımızdan da dokuzu 10 günlük streptomisin, biri ise doksisiklin tedavisi sonrası şifa ile taburcu edilmişlerdir.
Sonuç olarak; ülkemizde daha ziyade orofaringeal formda tularemi olgularının rapor edildiği dikkate alındığında, özellikle endemik bölgelerde yakın zamanda tonsillofarenjit geçirmiş ancak ampirik tedavilere yanıt vermemiş, boyunda kitle şikayetiyle kulak burun boğaz polikliniklerine başvuran hastalarda ayırıcı tanıda tulareminin de düşünülmesi gerektiği açıktır.
KAYNAKLAR
İletişim (Correspondence):
Uzm. Dr. Melek Uyar,
SB Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
3. Kulak Burun Boğaz Kliniği,
Altındağ, Ankara, Türkiye.
Tel (Phone): +90 312 508 4000,
E-posta (E-mail): drmeluyar@yahoo.com