Kandidürisi Olan Hastalarda Risk Faktörlerinin Değerlendirilmesi*
Evaluation of Risk Factors in Patients with Candiduria
Saygın
NAYMAN ALPAT1, İlhan ÖZGÜNEŞ1, Osman Turgut ERTEM1,
Nurettin ERBEN1,
Elif DOYUK KARTAL1, Mustafa TÖZÜN2, Gaye USLUER1
1 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Eskişehir.
1 Eskisehir Osmangazi University Faculty of Medicine, Department of Infectious Diseases and Clinical Microbiology,
Eskisehir, Turkey.
2 Odunpazarı Sağlık Grup Başkanlığı, Eskişehir.
2 Odunpazari Health Group Directorate, Eskisehir, Turkey.
* Bu çalışma, 3. Türkiye EKMUD Kongresi (12-16 Mayıs 2010, Ankara)’nde poster olarak sunulmuştur.
ÖZET
Üriner sistem enfeksiyonları genellikle bakteriler tarafından oluşturulmakla birlikte, enfeksiyonların %10’unda fungal etyoloji saptanmakta, bunlar arasında da Candida türleri ilk sırayı almaktadır. Kandidüriler içinde ise C.albicans halen en sık görülen patojendir. Bu çalışmada hastanede yatan hastalarda kandidüriye neden olan Candida türlerinin ve kandidüri risk faktörlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya, Ocak 2009-Aralık 2009 tarihleri arasında hastanede yatan ve kandidürisi olan 50 hasta (olgu grubu) ile bakteriürisi olan 43 hasta (kontrol grubu) olmak üzere toplam 93 hasta dahil edilmiştir. Çalışma grubunun 68’i kadın, 25’i erkek olup, yaş ortalaması 59.5 ± 1.7 (yaş aralığı: 17-84) yıldır. Olgu grubunda en sık izole edilen etken C.albicans (n= 32; %64) olmuş, onu C.glabrata (n= 13; %26), C.tropicalis (n= 4; %8) ve C.krusei (n= 1; %2) izlemiştir. E-test (AB Biodisk, İsveç) ile izolatların biri hariç tümü flukonazol ve vorikonazole duyarlı bulunmuş, bir C.krusei izolatının ise flukonazole dirençli, vorikonazole duyarlı olduğu saptanmıştır. Olgu grubunun hastanede ortalama yatış süresi (9.56 ± 9.09 gün) ile yoğun bakımda ortalama yatış süresi (4.12 ± 7.05 gün), kontrol grubuna göre (sırasıyla; 4.42 ± 3.71 ve 0.53 ± 1.78 gün) anlamlı olarak yüksek bulunmuştur (p< 0.005). Enfeksiyonun hastane kaynaklı olma olasılığı ise kontrol grubunda (n= 45, %90), olgu grubuna göre (n= 30, %69.8) daha yüksek olarak belirlenmiştir (p= 0.014). Olgu grubunda kandidüri öncesi antibiyotik kullanım oranı (n= 43; %86), kontrol grubunda bakteriüri öncesi antibiyotik kullanım oranına göre (n= 14; %32.6) anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur (p= 0.000). Olgu ve kontrol grubunda kandidüri/bakteriüri öncesi en çok kullanılan antibiyotiğin kinolon grubu (sırasıyla; %42 ve %21) olduğu belirlenmiştir. Çalışmamızda, kandidürili olgularda kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı bulunan diğer risk faktörlerinin ise; üriner sistem girişimi varlığı (sırasıyla; %32 ve 0; p= 0.000), kateter kullanımı (sırasıyla; %76 ve %46.5; p= 0.003) ve immünsüpresyon öyküsü (sırasıyla; %24 ve %9.3; p= 0.041) olduğu izlenmiştir. Buna karşın, kandidüri gelişimi ile operasyon öyküsü, diabetes mellitus ve renal yetmezlik arasında anlamlı bir ilişki saptanmamıştır (p> 0.05). Sonuç olarak, antibiyotiklerin kontrollü kullanımı, uygun endikasyonlarda üriner kateter girişimi ve gerek hastane gerekse yoğun bakım ünitelerinde yatış sürelerinin kısaltılması ile kandidüri görülme oranlarında azalma olabileceği düşünülmüştür.
Anahtar sözcükler: Candida türleri; kandidüri; nozokomiyal enfeksiyon; risk faktörü.
ABSTRACT
Urinary system infections are usually bacterial, however, fungal etiology, particularly Candida spp. are encountered in about 10% of these infections. C.albicans is still the most frequently isolated species in candiduria. This study was aimed to identify the risk factors of candiduria and to determine species distribution of Candida which cause candiduria in hospitalized patients. The study was carried out in a total of 93 hospitalized patients (68 female, 25 male; age range: 17-84 yrs, mean age: 59.5 ± 1.7 yrs) of which 50 presented with candiduria (case group) and 43 with bacteriuria (control group), between January 2009 to December 2009. The most frequently isolated species was C.albicans (n= 32; 64%), followed by C.glabrata (n= 13; 26%), C.tropicalis (n= 4; 8%) and C.krusei (n= 1; 2%). All of the isolates except one, were found susceptible to fluconazole and voriconazole by E-test (AB Biodisk, Sweden), however, C.krusei isolate was resistant to fluconazole and susceptible to voriconazole. The mean hospitalization period and the period of stay in intensive care unit (ICU) of the case group (9.56 ± 9.09 and 4.12 ± 7.05 days, respectively) were found statistically significant compared to control group (4.42 ± 3.71 and 0.53 ± 1.78, respectively) (p< 0.005). Nosocomial origin of infection was higher in control group (n= 45, 90%) than the case group (n= 30, 69.8%), (p= 0.014). The rate of antibiotic use prior to candiduria in the case group was detected significantly higher (n= 43; 86%) than the controls (n= 14; 32.6%) (p= 0.000). The most frequently used antibiotic prior to candiduria/bacteriuria was the quinolone group of agents both in case and control groups (42% and 21%, respectively). The other risk factors for candiduria found to be higher in the case group than the controls were as follows; presence of urinary system intervention (32% and 0, respectively; p= 0.000), catheter use (76% and 46.5%, respectively; p= 0.003) and immunosuppression history (24% and 9.3%, respectively; p= 0.041). However, there was no significant relationship between candiduria and history of surgical intervention, diabetes mellitus and renal failure (p> 0.05). In conclusion, rate of candiduria might be reduced by judicious antibiotic use, by implementation of guidelines for urinary catheter use, care and maintenance, and shortening the duration of ICU and hospital stay.
Key words: Candida spp.; candiduria; nosocomial infection; risk factor.
Geliş Tarihi (Received): 08.10.2010 • Kabul Ediliş Tarihi (Accepted): 27.12.2010
GİRİŞ
Üriner sistem enfeksiyonları, hastanede yatan hastalarda en sık görülen enfeksiyonlardır1. Üriner sistem enfeksiyonlarından sorumlu etkenler genellikle bakteriler olmakla birlikte, enfeksiyonların %10’unda fungal etyoloji saptanmakta, bunlar arasında da Candida türleri ilk sırada yer almaktadır. Kandidüri etkenleri içinde ise C.albicans hala en sık görülen patojendir2,3,4. Yapılan çalışmalarda; çok küçük ya da çok ileri yaşlar, cinsiyet, diabetes mellitus, üriner sistem defektleri, genitoüriner tüberküloz, malignite, kronik böbrek yetmezliği, nötropeni, immünsüpresif tedavi, antimikrobiyal kullanımı, üriner sistemde yabancı cisim varlığı, hemodiyaliz, cerrahi girişim ve böbrek transplantasyonu kandidüriler için risk faktörleri olarak bildirilmektedir5,6,7,8,9,10.
Bu çalışmada, hastanede yatan hastalarda kandidüriye neden olan Candida türlerinin ve kandidüri risk faktörlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır.
GEREÇ ve YÖNTEM
Çalışmada, Ocak 2009-Aralık 2009 tarihleri arasında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde yatırılarak izlenen ve kandidürisi olan olgular prospektif olarak değerlendirildi. Hastaların ilk kandidüri atakları değerlendirmeye alındı. Mantarlara bağlı gelişen üriner sistem enfeksiyonlarında, enfeksiyon kriteri olarak kabul edilebilecek bir eşik değer mevcut olmadığından herhangi bir konsantrasyonda Candida üremesi anlamlı kabul edildi. İdrar kültürlerinde kandida üremesi saptanan hastaların değerlendirildiği aynı gün içinde, idrar kültürlerinde bakteri üremesi (≥ 105 cfu/ml) olan hastalar kontrol grubu olarak alındı.
Laboratuvara gönderilen örnekler %5 koyun kanlı agar, EMB agar ve sabouraud dekstroz agar (LAB M, Bury, İngiltere) besiyerlerine ekildi ve 37°C’de 18-20 saat inkübe edildi. Gram boyama ile maya mantarı olduğu belirlenen suşlar çalışmaya dahil edildi. Kültürde üreyen kandidaların tür düzeyinde tanımlanması, germ tüp testi, Tween 80'li mısır unlu agarda hif, yalancı hif, blastospor ve klamidospor oluşturma özellikleri, CHROMagar Candida (BD Diagnostic, Sparks, MD) ve API 20C AUX (bioMérieux, Marcy I’Etoile, France) ticari kiti kullanılarak yapıldı. İzolatların antifungal duyarlılıkları E-test (AB Biodisk, Solna, İsveç) yöntemiyle belirlendi11,12.
Hazırlanan formlara hastaların cinsiyeti, yaşı, yattığı bölüm, kandidüri/bakteriüri öncesi yatış süresi, antibiyotik kullanımı, yoğun bakımda yatış süresi, üriner kateterizasyon ve girişim öyküsü, son 30 gün içinde operasyon öyküsü, altta yatan diabetes mellitus, böbrek yetmezliği, immünsüpresif tedavi öyküsü, üreyen Candida türü ve antifungal duyarlılık sonucu kaydedildi.
İstatistiksel değerlendirmede grupların karşılaştırılması ki-kare (χ2) testi ile yapıldı ve p< 0.05 değeri anlamlı kabul edildi.
BULGULAR
Çalışmamızda, kandidürisi olan 50 hasta (olgu grubu) ile bakteriürisi olan 43 hasta (kontrol grubu) olmak üzere toplam 93 hasta değerlendirilmiştir. Hastaların 68 (%73.1)’i kadın, 25 (%26.9)’i erkek olup, yaş ortalaması 59.5 ± 1.7 (yaş aralığı: 17-84) yıldır.
Olgu grubunda erkeklerin oranının kontrol grubuna göre yüksek olduğu (p< 0.05) izlenmiş, olgu grubu ile kontrol grubunun yaş dağılımında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır (p> 0.05). Olgu ve kontrol gruplarının yaş ve cinsiyete göre dağılımı Tablo I’de gösterilmiştir.
Olgu grubunda, idrar kültüründe üreyen mantar türlerinin dağılımı ve duyarlılık yüzdeleri Tablo II’de verilmektedir.
Olgu ve kontrol gruplarında araştırılan risk faktörlerinin dağılımı Tablo III’te gösterilmiştir. Olgu grubunun, üriner sistem enfeksiyonu gelişmeden önce hastanede ortalama yatış süresi ile yoğun bakımda ortalama yatış süresi, kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek bulunmuştur (Tablo III). Enfeksiyonun hastane kaynaklı olma olasılığı ise kontrol grubunda (n= 45, %90), olgu grubuna göre (n= 30, %69.8) daha yüksek olarak belirlenmiştir (χ2= 6.093; p= 0.014). Olgu grubunda ayrıca üriner sistem girişimi, kateter kullanımı ve immünsüpresyon öyküsü oranının da kontrol grubuna göre daha yüksek olduğu saptanmış; buna karşın operasyon, diabetes mellitus ve renal yetmezlik öyküsü açısından her iki grup arasında anlamlı bir fark tespit edilmemiştir (Tablo III).
Olgu grubunda kandidüri öncesi herhangi bir antibiyotiğin kullanım oranı, kontrol grubunda bakteriüri öncesi antibiyotik kullanım oranına göre anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur (Tablo III). Olgu ve kontrol grubunda kandidüri/bakteriüri öncesi en çok kullanılan antibiyotiğin kinolon grubu olduğu belirlenmiştir (Tablo IV).
TARTIŞMA
Uzun süre kateterizasyon uygulanan, antibiyotik alan ve diyabetik hastalarda Candida türleri ve özellikle de C.albicans üriner sistem enfeksiyonu etkeni olarak karşımıza çıkabilmektedir7,8,9,10,11,12,13,14. Bizim olgularımızda da C.albicans %64 oranı ile en sık saptanan Candida türü olmuştur (Tablo II). Yapılan çalışmalarda kadınlarda erkeklere göre daha yüksek oranlarda kandidüri görüldüğü bildirilmektedir8,9,10. Çalışmamızda da gerek kandidürili gerekse bakteriürili hastalar arasında kadınların oranı daha yüksektir (Tablo I).
Yapılan çalışmalar, yoğun bakım ünitesinde olma, böbrek nakli, diabetes mellitus, nörojenik mesane, malnütrisyon, son bir ay içinde antibiyotik kullanım öyküsü, üriner kateter varlığı ve kadın cinsiyetin kandidüri ile ilişkili olduğunu göstermektedir15,16,17,18,19. Antibiyotik kullanımı, alt ürogenital sistem ve üretral meatus komşuluğunda Candida kolonizasyonuna yol açarak kandidüriye sebep olabilmektedir6,20. Konu ile ilgili araştırmalar, kandidürisi olan hastaların %90-93’ünde antibiyotik kullanım öyküsü olduğunu vurgulamaktadır3,7. Çalışmamızda da bu oran %86 olarak belirlenmiştir.
Yoğun bakım ünitesinde yatan hastalarda kandidüri görülme oranları %19-44 arasında değişmekte olup, bu ünitelerde yatışın kandidüri riskini artırdığı bilinmektedir. Bu riski artıran diğer önemli predispozan faktörler; mesane kateterizasyonu, antibiyotik kullanımı, 65 yaş üzerinde olma, diabetes mellitus, total parenteral nütrisyon ve mekanik ventilasyondur21,22,23. Bizim çalışmamızda da yoğun bakım ünitesinde olma ile kandidüri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmıştır (Tablo III). Paul ve arkadaşlarının15 yaptıkları çalışmada, antibiyotik kullanımının ve plazma glukoz konsantrasyonundaki yüksekliğin kandidüri ile ilişkili olduğu, üriner kateterizasyon ve yoğun bakımda yatış öyküsünün ise kandidüriyle ilişkili olmadığı bildirilmiştir. Kobayashi ve arkadaşları24 ise kandidüri için risk faktörleri arasında; son bir ay içinde antibiyotik kullanımı, üriner kateter varlığı, kadın cinsiyet ve operasyon öyküsünün yer aldığını bildirmişlerdir.
Sunulan bu çalışmada, kandidüri gelişimi ile ilişkili risk faktörleri; üriner sistem girişimi, üriner kateter kullanımı, immünsüpresyon, antibiyotik kullanımı ve yoğun bakımda yatış olarak bulunmuştur (Tablo III). Buna karşılık operasyon öyküsü, diabetes mellitus ve renal yetmezlik ile ilişki saptanmamıştır. Bu veriler, kandidüri ile ilişkili birçok risk faktörünün, aslında genel olarak tüm üriner sistem enfeksiyonlarındaki risk faktörleri ile benzer olduğunu vurgulamaktadır. Sonuç olarak, antibiyotiklerin kontrollü kullanımının, üriner kateter girişiminin uygun endikasyonlarda yapılmasının ve gerek hastane gerekse yoğun bakım ünitelerinde yatış sürelerinin kısaltılmasının kandidüri oranının azaltılmasında etkili olacağı düşünülmüştür.
KAYNAKLAR
İletişim (Correspondence):
Yrd. Doç. Dr. Saygın Nayman Alpat,
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Enfeksiyon Hastalıkları ve
Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı,
Eskişehir, Türkiye.
Tel (Phone): +90 222 239 9577,
E-posta (E-mail): snalpat@mynet.com