Candida Türlerine Bağlı Nozokomiyal Enfeksiyonların Epidemiyolojik ve Mikrobiyolojik Açıdan Değerlendirilmesi
Epidemiological and Microbiological Evaluation of Nosocomial Infections Caused by Candida Species
Fatih ERDEM1, Günay TUNCER ERTEM2, Behiç ORAL3, Esra KARAKOÇ4, Ali Pekcan DEMİRÖZ2, Necla TÜLEK2
1 Kilis Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği, Kilis.
1 Kilis State Hospital, Clinic of Infectious Diseases and Clinical Microbiology, Kilis, Turkey.
2 Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği, Ankara.
2 Ankara Training and Research Hospital, Clinic of Infectious Diseases and Clinical Microbiology, Ankara, Turkey.
3 Güven Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği, Ankara.
3 Guven Hospital, Clinic of Infectious Diseases and Clinical Microbiology, Ankara, Turkey.
4 Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Tıbbi Mikrobiyoloji Bölümü, Ankara.
4 Ankara Training and Research Hospital, Department of Medical Microbiology, Ankara, Turkey.
ÖZET
Kandida türleriyle oluşan nozokomiyal enfeksiyonlar giderek artan önem kazanmaktadır. Bu çalışmada, hastanemizde kandida türlerine bağlı nozokomiyal enfeksiyonlar için risk faktörlerinin irdelenmesi ve ayrıca izole edilen kandida türlerinin tiplendirilerek antifungal duyarlılığının belirlenmesi amaçlanmıştır. Mayıs 2008-Eylül 2009 tarihleri arasında, Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesine yatan ve klinik örneklerinde kandida türleri üreyen hastalar prospektif olarak çalışmaya dahil edilmiş; tüm hastaların demografik özellikleri, klinik ve laboratuvar bulguları kaydedilmiştir. Kandida türlerinin tiplendirilmesi ve antifungal duyarlılığının tespitinde VITEK 2 Compact System (BioMérieux, Fransa) kullanılmıştır. Çalışmaya alınan 92 hastanın 79 (%85.9)'unda invazif kandida enfeksiyonu, 13 (%14.1)'ünde kolonizasyon tespit edilmiştir. Enfekte hastaların 57 (%72.1)'sinde üriner sistem enfeksiyonu, 26 (%32.9)'sında kandidemi, 6 (%7.5)'sında cerrahi alan enfeksiyonu, 3 (%3.8)'ünde intraabdominal enfeksiyon saptanmıştır. Tek değişkenli analize göre kadın cinsiyet, yoğun bakım ünitesinde yatış oranı ve yatış süresi, linezolid kullanımı, üriner kateter varlığı ve kalış süresi, total parenteral nütrisyon ve santral venöz kateter kullanım sürelerinin uzaması, üriner sistem enfeksiyonu grubunda; karbapenem kullanımı, santral venöz kateterle total parenteral nütrisyon kullanım oranı ve süreleri kandidemi grubunda anlamlı düzeyde daha yüksek bulunmuştur. Çok değişkenli analize göre kadın cinsiyet [Odds oranı (OR): 3; %95 güven aralığı (GA): 1.25-7.17] ve uzun süreli yoğun bakım ünitesinde yatma (p= 0.031) kandida türlerine bağlı üriner sistem enfeksiyonu için; santral venöz kateter kullanımı (OR= 16.25; %95 GA= 2.07-127.35) ise kandidemi için bağımsız risk faktörleri olarak saptanmıştır. Klinik örneklerden toplam 114 Candida spp. suşu izole edilmiştir. En sık izole edilen türlerin Candida albicans (n= 62, %54.4), Candida glabrata (n= 16, %14) ve Candida tropicalis (n= 13, %11.4) olduğu izlenmiştir. Kandida izolatlarında flukonazol ve flusitozin direnci sırasıyla %2.6 ve %1.7 iken, vorikonazol direnci tespit edilmemiştir. Amfoterisin B'ye duyarlı olmayan (MİK > 1 µg/ml) izolatların oranı %4.4 olarak bulunmuştur. Sonuç olarak, yoğun bakım ünitesinde yatış süresinin kısaltılması ve santral venöz kateterlerin kısıtlı kullanımı invazif kandida enfeksiyonlarının gelişimini önleyebilir. Hastanelerin kandida suşlarında antifungal direnç oranlarını belirlemesi, ampirik tedaviyi yönlendirmede faydalı olabilir.
Anahtar sözcükler: Kandida türleri; nozokomiyal enfeksiyon; risk faktörleri; antifungal duyarlılık.
ABSTRACT
Nosocomial infections due to candida species are increasingly gaining importance. In this study, we aimed to determine the risk factors associated with nosocomial candida infections and also to determine the species and antifungal sensitivity of candida strains. Candida spp. strains isolated from the clinical specimens of 92 patients who were hospitalized in Ankara Research and Training Hospital between May 2008 and September 2009 were prospectively included in the study. The demographic features, clinical and laboratory findings of the patients were recorded. Identification and antifungal sensitivities of the candida species were determined by VITEC 2 Compact System (BioMeriéux, France). Invasive candida infection was determined in 79 (85.9%) and candida colonization was found in 13 (14.1%) of the patients. Types of candida infections were as follows; urinary tract infection in 57 (72.1%), candidemia in 26 (32.9%), surgical site infection in 6 (7.5%) and intraabdominal infection in 3 (%3.8) patients. According to the univariate analysis, being female gender, duration and rate of hospitalization in the intensive care unit, use of linezolid, prolonged duration of urinary catheterization and total parenteral nutrition and the duration of central venous catheterization were found significantly higher in the urinary tract infection group. In candidemia group, carbapenem use, rates and periods of central venous catheterization and total parenteral nutrition were detected higher which were statistically significant. In multivariate analysis for urinary tract infections female gender (Odds ratio: 3; 95% CI: 1.25-7.17) and prolonged stay (p= 0.031) in intensive care unit; for candidemia use of total parenteral nutrition (OR: 16.25; 95% CI: 2.07-127.35) were found as independent risk factors. A total of 114 Candida spp. strains were isolated from the clinical specimens. The most common isolated species were C.albicans (n= 62, 54.4%), C.glabrata (n= 16, 14%) and C.tropicalis (n= 13, 11.4%). While the resistance rates of Candida spp. to fluconazole and flucytosine were 2.6% and 1.7% respectively, there was no resistance to voriconazole. The rate of isolates with amphotericin B MIC values > 1 µg/ml was 4.4%. Consequently, the restricted use of central venous catheter and shortening the length of stay in intensive care unit may prevent the development of invasive candida infections. The local surveillance of antifungal resistance in candida strains might aid to the decision of empirical antifungal therapy.
Key words: Candida species; nosocomial infection; risk factors; antifungal sensitivity.
Geliş Tarihi (Received): 13.03.2012 • Kabul Ediliş Tarihi (Accepted): 04.07.2012
GİRİŞ
Son yıllarda tanı ve tedavi alanındaki gelişmelere paralel olarak mantar enfeksiyonlarının insidansında artış gözlenmektedir. İmmün sistemi baskılanan hastalarda konak savunmasında oluşan önemli değişiklikler enfeksiyonlara duyarlılığı artırırken, hastalıkların tanı ve tedavisine yönelik invazif tıbbi girişimler, hastane enfeksiyonlarının gelişmesini kolaylaştırmaktadır. Bununla ilişkili olarak fırsatçı mantar enfeksiyonu gelişimi yönünden risk grubuna giren hasta sayısı giderek artmaktadır1.
Hastanedeki mantar enfeksiyonlarının (%80) büyük bir kısmından kandida türleri sorumludur2,3. Modern tedavi yaklaşımlarının gelişmesi, kemoterapi ve diğer immünsüpresif tedavi alan hastaların sayısının artması, transplantasyon cerrahisinin gelişmesi, geniş spektrumlu antibiyotiklerin kullanımı, yoğun bakım ünitesi (YBÜ)'nde yatan hasta sayısının artması ve hastalara uygulanan invazif işlemler nedeniyle kandida enfeksiyonlarının sıklığı giderek artmıştır4. Kandidemi ve kandidüri dışında invazif kandida enfeksiyonlarının tanısını koymak kısmen zordur. Bu nedenle klinisyenler kandida enfeksiyonları açısından risk faktörlerini çok dikkatlice değerlendirmeli ve bu bilgiler ışığında hareket etmelidirler5.
Mantar enfeksiyonunun sıklığının ve buna bağlı mortalite ve morbidite oranlarının yükselmesi, ampirik antifungal kullanımının yaygınlaşmasına, dirençli mantar suşlarının ortaya çıkmasına ve direnç oranlarının artmasına neden olmaktadır. Bu nedenle uygun ve etkin antifungal tedavinin seçiminde in vitro antifungal duyarlılık testlerine gereksinim artmaktadır6.
Bu çalışmada, hastanemizde kandida türlerine bağlı nozokomiyal enfeksiyonlar için risk faktörlerinin belirlenmesi, izole edilen kandida izolatlarının tiplendirilmesi ve antifungal duyarlılığının araştırılması amaçlanmıştır.
GEREÇ ve YÖNTEM
Hastalar
Çalışmaya, hastanemizde yatan ve 30 Mayıs 2008-30 Eylül 2009 tarihleri arasında Merkez Mikrobiyoloji Laboratuvarına gönderilen klinik örneklerinden kandida türleri izole edilen 15 yaş ve üzerindeki 92 hasta alındı. Prospektif yürütülen bu çalışmada tüm hastaların demografik, klinik ve laboratuvar bulguları ilgili formlara kaydedildi. Enfeksiyon gelişimi açısından olası risk faktörlerini belirlemek için hastaların altta yatan hastalıkları, yattığı klinik, YBÜ'de kalış süreleri, kandida türleri izolasyonundan önceki 30 gün içinde kullanılan antibiyotikler, yapılan invazif girişimler ve operasyonlar, total parenteral nütrisyon (TPN) ve immünsüpresif tedaviler kayıt altına alındı.
Tanımlar
Hastane enfeksiyonlarının tanımlanması, Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi [Centers for Diseases Control and Prevention (CDC)] tarafından belirlenen sürveyans tanı kriterlerine göre yapıldı7. İdrar kültüründe kandida türünün izole edilmesi ve ilgili semptom ve bulgulardan (ateş > 38°C, pollaküri, dizüri ve suprapubik hassasiyet) en az birinin olması semptomatik üriner sistem enfeksiyonu (ÜSE) olarak tanımlandı. İdrar kateteri olan hastanın, idrar kültüründe kandida türünün izole edilmesi ve yukarıdaki semptom ve bulgulardan hiçbirinin olmaması üriner kateter kolonizasyonu olarak; kan kültüründe en az bir kez kandida türünün izole edilmesi kandidemi olarak; kan kültüründe üreyen kandida türünün başka bir odaktan üretilmemesi ise primer kan dolaşımı enfeksiyonu olarak değerlendirildi.
Başka bir enfeksiyon kaynağı olmaksızın, eş zamanlı alınan santral venöz kateter (SVK) ve periferik venden alınan kan kültüründe aynı kandida türünün izole edilmesi ve kateter kanında ven kanına göre en az iki saat erken üreme olması kateter ile ilişkili kan dolaşımı enfeksiyonu olarak tanımlandı. Başka bir nedenle açıklanamayan ateş (> 38°C), bulantı, kusma, karın ağrısı semptom ve bulgularından en az ikisinin olması ve cerrahi olarak yerleştirilmiş drenden gelen akıntı kültüründe kandida türünün izole edilmesi intraabdominal enfeksiyon olarak kabul edildi.
Ameliyattan sonraki 30 gün içerisinde gelişen, yüzeyel veya derin insizyon yerinde pürülan akıntı olması ve bu pürülan akıntıdan alınan kültürde kandida türünün izole edilmesi cerrahi alan enfeksiyonu olarak değerlendirildi. Cerrahi insizyondan alınan sürüntü kültüründe kandida izole edilen, fakat insizyon yerinde pürülan akıntısı olmayan hastalar cilt kolonizasyonu olarak tanımlandı. Trakeal aspirat kültüründe izole edilen kandida türleri, klinik bulgu olmaması durumunda hava yolu kolonizasyonu olarak değerlendirildi.
Kandida enfeksiyonu saptanan olgular enfeksiyon bölgesine göre gruplandırıldı. Her bir enfeksiyon tipi için enfeksiyonu olanlar “olgu grubu”, olmayanlar ise “kontrol grubu” olarak kabul edildi ve risk faktörleri açısından karşılaştırıldı.
Mikrobiyolojik İnceleme
Kan örnekleri otomatize kan kültür sistemi vasatlarına (BACTEC PLUS Aerobic/F, BACTEC 9240, ABD), kan dışı klinik örnekler ise kanlı agar ve EMB agar besiyerlerine ekildi. Bu besiyerlerinde üreyen maya görünümlü kolonilerden Gram boyama ve Sabouraud dekstroz agar (SDA) besiyerine ekim yapıldı. SDA besiyerinde üreyen maya izolatları, VITEK 2 Compact System (BioMerieux, Fransa) kullanılarak tür seviyesinde tanımlandı. Kandida izolatlarının flukonazol, amfoterisin B, flusitozin ve vorikonazole duyarlılıkları aynı sistem kullanılarak CLSI M27-A3 standardına göre belirlendi8.
İstatistiksel Analiz
Verilerin analizi “SPSS 15.0 for Windows” paket programında yapıldı. Tanımlayıcı istatistikler sürekli değişkenler için ortalama ± standart sapma şeklinde, nominal değişkenler için ise olgu sayısı ve yüzde (%) olarak gösterildi. Gruplar arasında yaş ortalamaları yönünden farkın önemliliği bağımsız grup sayısı iki ise Student's t testi ile, ikiden fazla grup ise tek yönlü varyans analizi (One-Way ANOVA) ile değerlendirildi. Nominal değişkenler Pearson'un ki-kare veya Fisher'in kesin sonuçlu ki-kare testiyle değerlendirildi. Tek değişkenli (univariate) istatistiksel analizler sonucunda kandida enfeksiyonu gelişimini kolaylaştıran risk faktörlerinden anlamlı olanlar çok değişkenli (multivariate) lojistik regresyon analizi ile değerlendirildi. Her bir değişkene ait Odds oranı (OR) ve %95 güven aralığı (GA) hesaplandı.
BULGULAR
Çalışmaya alınan hastaların yaş ortalaması 62.6 ± 17.4 (15-88) yıl olup, 52 (%56.5)'si kadın, 40 (%43.5)'ı erkektir. Toplam 92 hastanın 79 (%85.9)'unda invazif kandida enfeksiyonu, 13 (%14.1)'ünde ise kolonizasyon tespit edilmiştir. Kandida ile enfekte grupta yaş ortalaması 62.4 ± 17.8 yıl olup, 46 (%58.2)'sı kadın hastalardan oluşmaktadır. Kandida ile kolonize grupta ise yaş ortalaması 63.8 ± 15 yıl olup, 6 (%46.2)'sı kadındır. Her iki grup arasında yaş ve cinsiyet yönünden istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır.
Tüm olguların %45.7 (n= 42)'si cerrahi YBÜ, %37 (n= 34)'si dahili YBÜ ve %17.3 (n= 16)'ü diğer servislerde yatmaktadır. Bu oranlar kandida ile enfekte hastalar için sırasıyla; %46.8 (n= 37), %40.5 (n= 32) ve %12.7 (n= 10) olarak izlenmiştir.
Enfekte hastaların 57 (%72.1)'sinde ÜSE, 26 (%32.9)'sında kandidemi, 6 (%7.5)'sında cerrahi alan enfeksiyonu, 3 (%3.8)'ünde intraabdominal enfeksiyon saptanmıştır. Bu hastaların 12 (%15.2)'sinde kandidemi ile birlikte invazif kandida enfeksiyonu (ÜSE ve/veya intraabdominal enfeksiyon) vardır. Kandidemili hastaların 14 (%53.8)'ü santral kateterle ilişkili bulunmuştur. Kandidemisi olmayan bir hastada kandida enfeksiyonu iki ayrı odakta (cerrahi yara ve üriner sistem) mevcuttur. Kandida kolonizasyonu üriner sistem, cilt ve solunum sisteminde saptanmıştır.
En fazla saptanan invazif kandida enfeksiyonları ÜSE ve kandidemi olduğundan bu enfeksiyonların gelişimini kolaylaştıran olası risk faktörleri irdelenmiştir. Kandida türlerine bağlı ÜSE gelişimini kolaylaştıran risk faktörlerine ait tek değişkenli analiz sonuçları Tablo I'de görülmektedir. Anlamlı bulunan risk faktörlerinin çok değişkenli analizi sonucunda; kadın cinsiyet (OR= 3, %95 GA= 1.25-7.17) ve YBÜ'de ortalama yatış süresi (p= 0.031), ÜSE gelişimini kolaylaştıran bağımsız risk faktörleri olarak belirlenmiştir (Tablo II).
Kandidemi gelişimini kolaylaştıran risk faktörleri için yapılan tek değişkenli analiz sonuçları Tablo III'te görülmektedir. Çok değişkenli (multivariate) lojistik regresyon analizine bakıldığında; SVK kullanımı istatistiksel olarak anlamlı bulunmuş (p= 0.023) ve kandidemi gelişimini 16.25 kat artıran bağımsız risk faktörü olarak değerlendirilmiştir (Tablo IV).
Klinik örneklerden toplam 114 Candida spp. suşu izole edilmiştir (Tablo V). Örneklerin dağılımı; 73 (%64) idrar, 26 (%22.8) kan, 7 (%6.2) cerrahi insizyon, 4 (%3.5) cerrahi dren ve 4 (%3.5) trakeal aspirat şeklindedir.
Antifungal duyarlılık sonuçları incelendiğinde; 106 (%93) suşun flukonazole, 109 (%95.6) suşun amfoterisin B'ye, 110 (%96.4) suşun flusitozine ve 112 (%98.2) suşun vorikonazole duyarlı olduğu görülmüştür. Amfoterisin B MİK değerleri; üç C.glabrata suşunun ikisinde 2 µg/ml, birinde 4 µg/ml; bir Candida albicans ve bir Candida tropicalis izolatında ≥ 16 µg/ml olarak belirlenmiştir. MİK sonucunun 1 µg/ml'nin üzerinde tespit edildiği beş Candida izolatı amfoterisin B'ye dirençli olarak tanımlanmıştır. İki Candida krusei izolatı flusitozine orta duyarlı (MİK= 8 µg/ml), iki C.tropicalis izolatı ise dirençlidir (MİK= 32 µg/ml). Bir C.albicans ve bir C.glabrata izolatı vorikonazole doza bağlı duyarlıdır (MİK= 2 µg/ml). İzole edilen kandidaların hiçbirisinde vorikonazol direnci yoktur (Tablo VI). Dört C.glabrata ve bir C.albicans izolatı flukonazole doza bağlı duyarlı (MİK= 16-32 µg/ml) iken, üç C.krusei izolatının flukonazol MİK aralığı 8-16 µg/ml bulunmuştur. Flukonazole doğal dirençli kabul edilen C.krusei dışında, hiçbir kandida izolatında flukonazol direnci saptanmamıştır.
TARTIŞMA
Son yıllarda kandida türlerinin neden olduğu enfeksiyonlardaki artışla birlikte, bu enfeksiyonlara neden olan türlerin çeşitliliğinde de değişiklikler görülmeye başlanmıştır. Nozokomiyal kandida enfeksiyonlarında ilk sırayı C.albicans almakla birlikte, antifungal tedaviye daha zor yanıt verdiği bilinen C.tropicalis, C.lusitaniae, C.krusei, C.parapsilosis, C.glabrata gibi albikans-dışı kandida türleriyle karşılaşma oranı hızla artmaktadır1,9. Genel olarak yapılan çalışmalarda invazif kandida enfeksiyonu insidansı, erkek ve kadın cinsiyet arasında birbirinden farklı bulunmamıştır10,11. Bizim çalışmamızda kadın hasta oranı nispeten yüksek (%56.5) olmakla birlikte istatistiksel fark göstermemiştir. Çalışmaya alınan hastaların demografik özellikleri yapılan çalışmalarla benzer bulunmuştur10,11.
YBÜ'de yatış, özellikle de süre uzadıkça artan invazif girişimler nedeniyle doğal bariyerlerin kırılarak enfeksiyon oluşmasına zemin hazırlamaktadır12. Çalışmamızda invazif kandida enfeksiyonu olanların %87.3 (69/79)'ü YBÜ'de izlenen hastalardır. Kandida enfeksiyonlarının sistemlere göre dağılımı incelendiğinde hastanemizde ilk sırada ÜSE, ikinci sırada kandideminin yer aldığı görülmüştür. Acar ve arkadaşları13 YBÜ'de saptadıkları kandida enfeksiyonlarında adı geçen sistemleri ilk sıralarda, ancak oran ve sıralamayı farklı bulmuşlardır (kandidemi: %42.9, ÜSE: %37.1). Çalışmanın yapıldığı hastane ve hasta grubuna göre farklı sonuçlar çıkabilir.
Nozokomiyal kandidüri gelişimini kolaylaştıran risk faktörlerini inceleyen çalışmalarda genel olarak diabetes mellitus, antibiyotik kullanımı, uzun süreli üriner kateter varlığı, YBÜ'de yatış, yaş, kadın cinsiyet, damar içi kateter kullanımı, immünsüpresif ilaç kullanımı, idrar akımının kesintiye uğraması, radyasyon tedavisi ve genitoüriner tüberküloz risk faktörleri olarak saptanmıştır14,15,16,17. Bizim çalışmamızda kandida ile üriner kateter kolonizasyonu olanlar dışarıda bırakılarak, ÜSE olan hastalarda risk faktörleri araştırılmıştır. Tek değişkenli analize göre kadın cinsiyet, YBÜ'de yatış oranı ve yatış süresi, linezolid kullanımı, üriner kateter varlığı ve kalış süresi, TPN ve SVK kullanım sürelerinin uzaması enfeksiyon grubunda anlamlı oranda daha yüksek bulunmuştur. Kadın cinsiyet ve uzun süre YBÜ'de kalma, bağımsız risk faktörleri olarak belirlenmiştir. Sonuçlarımız, kandidüri risk faktörleri için literatür sonuçlarıyla kısmen benzer çıkmıştır. Ancak son 30 günde antibiyotik kullanma oranı, çalışmaların aksine iki grupta da benzer orandadır. Antibiyotiklerin dışkı ve alt ürogenital sistemde maya kolonizasyonuna neden olduğu bilinmektedir18,19. Çalışmamızda yalnızca linezolid için anlamlı fark olduğu, linezolid kullanan hastaların (n= 7) hepsinin ÜSE grubunda yer aldığı saptanmıştır. Kandida enfeksiyonlarının gelişmesinde birden çok faktörün birlikte rol oynadığı söylenebilir.
Kandidemi gelişimini kolaylaştıran risk faktörlerinin araştırıldığı çalışmalarda YBÜ'de yatma, antibiyotikler, damar içi kateter, hemodiyaliz, cerrahi operasyon, gastrointestinal perforasyon, immünsüpresif ilaç, TPN, nötropeni veya diabetes mellitus varlığı risk faktörleri olarak bildirilmiştir20,21,22. Keskin ve arkadaşları23 yaptıkları çalışmada, kandidemi saptanan hastaların %70.7'sinde SVK varlığı, %46.3'ünde eşlik eden bir hastalık, %26.8'inde operasyon öyküsü, %31.7'sinde invazif girişim öyküsü ve tüm hastalarda antibiyotik kullanım öyküsü olduğunu belirlemişlerdir. Çalışmamızda kandidemili hastalarda karbapenem kullanımı, SVK ile TPN kullanım oranı ve kullanım süreleri daha yüksek bulunmuştur. Çok değişkenli analize göre SVK kullanımının kandidemi riskini 16.25 kat artırdığı saptanmıştır. Kandidemilerin %53.8'inin santral kateterle ilişkili olması bu sonucumuzu doğrulamaktadır.
Yurt içi ve yurt dışında yapılan çalışmalarda, çoğunluğunu idrar, kan ve solunum yolu örneklerinin oluşturduğu kültürlerden izole edilen Candida spp. içinde C.albicans'ın en sık saptanan tür olduğu dikkati çekmektedir. Albikans-dışı sıklıkla saptanan kandida türleri ise C.parapsilosis, C.glabrata veya C.tropicalis'tir9,24,25. Kandida türlerinin sıklık sıralaması, çalışmanın yapıldığı hasta grubunun özelliklerine ve coğrafi lokalizasyona göre değişiklik göstermektedir. Çalışmamızda en fazla alınan örnekler idrar ve kan örnekleri olup, C.albicans (%54.4) en yüksek oranda izole edilen türdür. Literatürle uyumlu şekilde C.glabrata (%14) ve C.tropicalis (%11.4) albikans-dışı türlerden en fazla saptananlar olmuştur. Son yıllarda yapılan çalışmalarda belirtildiği gibi, izolatlarımızın yaklaşık yarısını albikans-dışı kandida türlerinin oluşturduğu izlenmiştir.
Fungal patojenlerin giderek artan problem oluşturmaları ve dirençli suşların görülmeye başlaması, in vitro duyarlılık testlerine ilgi ve gereksinimin artmasına neden olmuştur. İn vitro antifungal duyarlılık testleri, antibakteriyel duyarlılık testleriyle karşılaştırıldığında standardizasyonu henüz tamamlanmamış testlerdir5,26. Çalışmamızda hiçbir suşta vorikonazol direnci saptanmazken, flukonazole duyarlı olmayan izolat oranı %2.6 oranında bulunmuştur. Bu izolatların hepsi doğal dirençli kabul edilen C.krusei‘dir. Yapılan çalışmalarda21,24,25 düşük oranda flukonazol direnci belirtilen C.albicans, C.glabrata ve C.tropicalis izolatlarında bizim çalışmamızda direnç saptanmamıştır. Yalnızca dört C.glabrata ve bir C.albicans doza bağlı duyarlı (MİK= 16-32 µg/ml) bulunmuş; bu durumun, çalışmaya alınan hiçbir hastanın öncesinde flukonazol almamasından kaynaklanabileceği düşünülmüştür.
Diekema ve arkadaşlarının21 çalışmasında, flukonazol direnci C.albicans için %3, C.glabrata için %10, C.tropicalis için %7 olarak bulunmuştur. Odds ve arkadaşları27, 289 kandida ile yaptıkları çalışmada; 66 C.glabrata izolatında %4.5 oranında vorikonazol direnci bildirmişlerdir. Blumberg ve arkadaşlarının20 35 kandida izolatında yaptıkları çalışmada; tüm izolatlar amfoterisin B'ye duyarlı bulunmuşken, %89 oranında flukonazol ve itrakonazol, %97 oranında flusitozin duyarlılığı saptamışlardır. Adiloğlu ve arkadaşlarının28 yaptıkları bir çalışmada, amfoterisin B'ye %2.6 oranında direnç bulunmuştur. Yüksekkaya ve arkadaşları29, 56 üriner kandida izolatıyla yaptıkları çalışmada, amfoterisin B'ye direnç saptamamışlar; ancak 1 (%5.2) C.glabrata izolatını flukonazole dirençli, 1 (%6.7) C.tropicalis ve 2 (%10.5) C.glabrata izolatını ise flukonazole karşı doza bağımlı duyarlı bulmuşlardır. Çalışmalardan anlaşıldığı üzere tedavide kullanılan flukonazol ve amfoterisin B'ye karşı dirençli suşlar vardır. Bizim çalışmamızda amfoterisin B'ye duyarlı olmayan izolatların oranı %4.4 (MİK > 1 µg/ml) olarak saptanmıştır. Bu oran genel olarak literatürlerde belirtilen direnç oranlarından yüksektir20,29,30. İki kandida izolatında (C.tropicalis, %1.7) da flusitozin direnci tespit edilmiştir. Antifungal direnç oranları, değişik coğrafi bölgelerden bildirilen çalışmalar arasında farklılık göstermektedir.
Sonuç olarak, SVK ve TPN kullanımının mümkün olduğunca kısıtlanması, yoğun bakım ihtiyacı olmayan hastaların YBÜ'de tutulmaması ve yatış süresinin kısa tutulmasıyla invazif kandida enfeksiyonlarının gelişimi azaltılabilir. Her hastanenin kandida izolatlarında direnç oranlarını belirleyerek ampirik tedaviyi yönlendirmesinin uygun olduğu düşünülmektedir.
KAYNAKLAR
İletişim (Correspondence):
Uzm. Dr. Fatih Erdem,
Kilis Devlet Hastanesi,
Enfeksiyon Hastalıkları ve
Klinik Mikrobiyoloji Kliniği,
Kilis, Türkiye.
Tel (Phone): +90 505 673 1147,
E-posta (E-mail): fatiherdem061976@mynet.com